Osmanlı Devleti dönemindeki uyuşturucuların başında esrar gelmektedir. Zaman zaman yasaklanmış ve kullananların idamı için çeşitli fetvalar alınmışsa da elde edilmesi ve kullanılması hiçbir zaman tam olarak önlenememiştir.
Osmanlılar döneminde esrara değişik isimler verilmiştir. Halk arasında ‘maslak’ diye adlandırılan esrarın bunun dışında kullanılan isimleri şunlardır: “keyf, fino, gonca, sarı kız, kaynar, antin, yunan, duman, gubâr, paspâl, hanteriş, kabza, hurde, diş, hindi baba, dalga, haşiş, zâbıt duymaz, nefes, kırma, hûd, yuf, dem, dûd-ı siyâh, kara biber, fülfül.”
Esrar içmeye mahsus yerler açılmış ve sayıları oldukça çoğalmışsa da bunlar kahvehaneler gibi her yerde olmayıp, serbest de değildi. Esrarkeşler arasında esrar kahvelerinde ‘tekke’ denilmektedir. Abdülaziz Bey’in bildirdiğine göre esrarkeşler daha çok Aksaray’ın tenha yerlerinde ve Tahtakale’de bulunuyorlardı.Esrarkeşlerin en önemli özelliklerinden biri, esrarı birden çok kahveyi dolaşarak içmekti. Esrar genellikle nargile ile içilirdi. Esrara mahsus nargileler bulunmaktaydı. Nargilenin gövdesi Hindistan cevizinden olur, marpucu yerine de yarım arşın uzunluğunda bir kamış takılırdı. Nargile yere konulur, kamış elde tutularak içilir, birkaç nefes çeken adam yanındakine verir, sıra ile içerlerdi. Hasan Bahri esrarkeşlerin meclisini şöyle anlatır: “Nargile, tavla, basdır, ateşle yak! işaretleri üzerine hazırlanır. Nargile yani kabak ocakçı tarafından ince fasılalarla çekerek alıştırılır. iyice yandıktan sonra tam bir nefes çeker sonra nargileyi takdim eder. Meclisde bulunanlara sıra ile ocakçı tarafından dolaştırılarak diğerleri de çakarlar. Nargileyi bekleyen bazı kalenderler de sabr u takâtı kalmadığından intizârın şiddetli âteşi içinde feryâd ederek okurlar:
‘Dem demi Haydar, sahib-i kalender, münkîre tir, yezide hançer, ârife şeker, yuf yezide, çiksun iki gözide, dem olsun zem’
Bu sırada esrârîlerden biri kabağı çekeceği sırada yuf deliğini açıp nargilenin dumanını boşaltıp nargilenin kamışını öttürür ve söyler:
‘yak, yuf, yuf yezide, nargilemizi içün veli, içmeyen deli, pirimiz Hacı Bektaşi Veli, yuf…’ der çeker.”
Osmanlılarda esrar sarhoşlarına ‘hayran’ denilirdi. Hayran olanlar uyuşturucunun verdiği şehâvet ile donuk donuk, sanki görmüyormuş görse de farkına varmıyormuş gibi bakarlardı. Esrar içenler yüksek sesle kahkahalarla gülmeye başlar, kendi kendine bir sürü anlamsız sözler söyler, arada bir sebepsiz hiddet fırtınalarına kapılır ve gülünç duruma düşerlerdi.
Esrarkeşlerin baş ve şehâdet parmaklarının ortaları esrar kırmaktan çürümüştür. Esrar kırmak için tırnaklarının uygun yerlerini kesmezler.
Osmanlılar döneminde esrara değişik isimler verilmiştir. Halk arasında ‘maslak’ diye adlandırılan esrarın bunun dışında kullanılan isimleri şunlardır: “keyf, fino, gonca, sarı kız, kaynar, antin, yunan, duman, gubâr, paspâl, hanteriş, kabza, hurde, diş, hindi baba, dalga, haşiş, zâbıt duymaz, nefes, kırma, hûd, yuf, dem, dûd-ı siyâh, kara biber, fülfül.”
Esrar içmeye mahsus yerler açılmış ve sayıları oldukça çoğalmışsa da bunlar kahvehaneler gibi her yerde olmayıp, serbest de değildi. Esrarkeşler arasında esrar kahvelerinde ‘tekke’ denilmektedir. Abdülaziz Bey’in bildirdiğine göre esrarkeşler daha çok Aksaray’ın tenha yerlerinde ve Tahtakale’de bulunuyorlardı.Esrarkeşlerin en önemli özelliklerinden biri, esrarı birden çok kahveyi dolaşarak içmekti. Esrar genellikle nargile ile içilirdi. Esrara mahsus nargileler bulunmaktaydı. Nargilenin gövdesi Hindistan cevizinden olur, marpucu yerine de yarım arşın uzunluğunda bir kamış takılırdı. Nargile yere konulur, kamış elde tutularak içilir, birkaç nefes çeken adam yanındakine verir, sıra ile içerlerdi. Hasan Bahri esrarkeşlerin meclisini şöyle anlatır: “Nargile, tavla, basdır, ateşle yak! işaretleri üzerine hazırlanır. Nargile yani kabak ocakçı tarafından ince fasılalarla çekerek alıştırılır. iyice yandıktan sonra tam bir nefes çeker sonra nargileyi takdim eder. Meclisde bulunanlara sıra ile ocakçı tarafından dolaştırılarak diğerleri de çakarlar. Nargileyi bekleyen bazı kalenderler de sabr u takâtı kalmadığından intizârın şiddetli âteşi içinde feryâd ederek okurlar:
‘Dem demi Haydar, sahib-i kalender, münkîre tir, yezide hançer, ârife şeker, yuf yezide, çiksun iki gözide, dem olsun zem’
Bu sırada esrârîlerden biri kabağı çekeceği sırada yuf deliğini açıp nargilenin dumanını boşaltıp nargilenin kamışını öttürür ve söyler:
‘yak, yuf, yuf yezide, nargilemizi içün veli, içmeyen deli, pirimiz Hacı Bektaşi Veli, yuf…’ der çeker.”
Osmanlılarda esrar sarhoşlarına ‘hayran’ denilirdi. Hayran olanlar uyuşturucunun verdiği şehâvet ile donuk donuk, sanki görmüyormuş görse de farkına varmıyormuş gibi bakarlardı. Esrar içenler yüksek sesle kahkahalarla gülmeye başlar, kendi kendine bir sürü anlamsız sözler söyler, arada bir sebepsiz hiddet fırtınalarına kapılır ve gülünç duruma düşerlerdi.
Esrarkeşlerin baş ve şehâdet parmaklarının ortaları esrar kırmaktan çürümüştür. Esrar kırmak için tırnaklarının uygun yerlerini kesmezler.